www.hambelinsaat.com
HAMBEL İNŞAAT BİLGİLENDİRME
1.1 Genel Bilgiler
KOVID-19 isimli solunum yolu
rahatsızlığına yol açan Koronavirüs (SARS-CoV-2), ilk defa Çin’in Wuhan
kentinde yol açtığı salgın hastalık sırasında 12 Aralık 2019 tarihinde tespit
edilmiş olup ardından tüm dünyaya yayılmıştır. Özellikle su ve atık su
konularında çalışan uzmanlar için virüsün yayılma yolları, neden olduğu
problemler, çalışanların ve halk sağlığının korunması için alınabilecek
önlemler konusunda bilgi sahibi olmak büyük önem arz etmektedir.
Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) 19 Mart 2020 tarihinde, mevcut enfeksiyon önleme ve kontrol (IPC)
dokümanlarına bir katkı olarak, Koronavirüs de dahil olmak üzere, virüsler, su,
halk sağlığı ve hijyen (WASH) konularını kapsayan bir bilgi notu
yayınlanmıştır. Söz konusu belgede KOVID-19’un soluma ve temas olmak üzere iki
temel bulaşım yolu olduğu belirtilmektedir. Solunum yoluyla bulaşma genellikle hasta
bir insanın öksürmesi ya da hapşırma sırasında çevreye yayılan damlacıklar
üzerinde bulunan virüslerin başka bir insan tarafından yine solunum yoluyla
alınmasına sebep olmaktadır. Saçılan damlacıkların çevrede bulunan yüzeylere
saçılması ve bu yüzeylerdeki canlı virüslerin başka bir insan tarafından temas
yoluyla alınması da diğer bulaşma yolu olarak tanımlanmaktadır (1).
Yapılan çalışmalar neticesinde
atık sularda koronavirüs tespit edilmiş olsa da (2) henüz virüsün su kaynakları
ya da atık su yoluyla bulaştığına dair hiç bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak
salgın hastalıklar sırasında enfeksiyon riskinin artacağı göz önünde
bulundurularak, ham atık su ya da kullanılmış sularla temas etme riski
bulunanlar için fazladan koruyucu önlemlerin alınmasında fayda vardır. Bu durum
sadece KOVID-19 için değil tüm salgın hastalıklar için geçerlidir.
1.2 İçme Suyu Kaynakları
İçme suyunda bulunması muhtemel
olsa da koronavirüsün yerüstü ya da yeraltı su kaynaklarında bulunduğuna ya da
kontamine olmuş sularla bulaştığına dair henüz hiç bir bulgu mevcut değildir.
Ancak şiddetli akut solunum sendromu ile ilişkili koronavirüs (SARS-CoV)
dışkıda, idrarda ve suda görülmüştür. Laboratuar testleri, koronavirüslerin 10
güne kadar musluk suyunda ve 100 güne kadar atık suda hayatta kaldığını
göstermiştir (3). Koronavirsün dış katmanında viral bir zarf bulunmaktadır. Bu
yapıdaki virüsler çevresel şartlara karşı en dayanıksız virüsler olarak kabul
edilmekte olup klor vb. oksidanlara karşı da oldukça savunmasızlardır. Kesin kanıtlar
bulunmamakla birlikte, adenovirus, norovirus, rotavirus ve hepatitis A gibi
bağırsak kökenli olan ve suyla bulaşan hastalıklara yol açan virüslerle
karşılaştırıldığında koronavirüsün sucul ortamda etkinliğini çok daha hızlı
kaybedeceği düşünülmektedir. Isı, düşük ya da yüksek pH, güneş ışığı ve
dezenfektanlar (klor vb.) da virüsün ölümüne sebep olmaktadır (1).
KOVID-19 virüsü şimdiye kadar
içme suyu kaynaklarında tespit edilmemiş olup mevcut kanıtlar su kaynakları
üzerinde oluşturacağı riskin düşük olacağı yönündedir. Ancak laboratuvar
ortamında yapılan çalışmalar göstermektedir ki koronavirüsler, insan dışkısı
ile kontamine olmuş sularda günler hatta haftalar boyunca enfekte edici
özelliklerini sürdürmektedir (4). Filtrasyon ve dezenfeksiyonu içeren konvansiyonel
ve merkezi su arıtma tesisleri KOVID-19 virüsünü etkisiz hale getirmekte
yeterlidir. Etkili bir dezenfeksiyon için 30 dakikalık bir temas süresinin
ardından minimum 0,5 mg/L bakiye klor konsantrasyonu yeterlidir. İletim ve
dağıtım hatlarında da bakiye klor bulunduğundan emin olunmalıdır (5). 4
1.3 Atıksu Arıtma Tesisleri (AAT)
KOVID-19
virüsünün kanalizasyon ve arıtılmış ya da ham atıksu yoluyla bulaştığına dair
herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Dahası, 2003 yılında büyük bir salgına yol
açan ve başka bir koronavirüs türünün yol açtığı şiddetli akut solunum yolu
sendromu (SARS) hastalığının da atıksu yoluyla bulaştığına dair herhangi bir
kanıt bulunmamaktadır. Halk sağlığının korunması amacıyla atıksu arıtma
tesislerinin doğru şekilde işletilmesi hayati önem taşımakladır. Atıksu Arıtma
Tesislerindeki (AAT) çeşitli arıtma adımları virüslerden kaynaklanan potansiyel
risklerin belli bir ölçüde azaltılmasına sebebiyet vermektedir. Ancak
boyutlarının görece küçük olması nedeniyle çöktürme ya da filtrasyon gibi
yöntemlerle virüslerin giderilmesi diğer mikroorganizmalara göre daha sınırlı
olmaktadır. Ultrafiltrasyon membranlar ve UV dezenfeksiyonun virüslerin
giderilmesinde kullanılan en etkin yöntemler olduğu bilinmektedir. İkincil
arıtma 0,5-2,5 log giderim verimi sağlarken klorla dezenfeksiyonun 0-4 log
giderim verimi sağladığı bilinmektedir (6). Eğer mevcut atıksu arıtma
tesislerinin virüslerin giderilmesi için optimize edilmemiş olduğu
düşünülüyorsa ilave bir dezenfeksiyon ünitesinin sisteme dahil edilmesi yerinde
olacaktır.
Her ne kadar
KOVID-19 virüsünün atıksu yoluyla bulaştığına dair hiç bir kanıt bulunmasa da
Hollanda’da yeni yapılan bir çalışmaya göre 7 şehrin kanalizasyon
sistemlerinden ve havaalanlarından alınan numunelerin test edilmesi sonucunda
ülkedeki iki kanalizasyon sisteminde KOVID-19 virüsü tespit edilmiştir (2). Bu
sebeple atıksu ile temas etme olasılığı bulunan çalışanların kişisel koruyucu
ekipmanlar kullanması, ellerinin hijyenine dikkat etmeleri ve yüzlerine
dokunmamaları hayati önem arz etmektedir (1). Atıksu arıtma tesislerinde
çalışan işçilerin, pek çok hastalık yapıcı atıksuda bir çok hastalık yapıcı
mikroorganizma bulunduğu için bu tesislere atıksu kaynaklı aerosellere maruz
kalma ihtimali bulunmaktadır. Salgın hastalıklar sırasında enfeksiyon riskinin
artacağı göz önünde bulundurularak ham atıksu ile temas etme riski bulunanlar
için fazladan koruyucu önlemlerin alınmasında fayda vardır. Bu durum sadece
KOVID-19 için değil tüm salgın hastalıklar için geçerlidir.
1.4 Kullanılmış
Suların Yeniden Kullanılması
Günümüzde,
tarımsal sulama, yeşil alan sulama, endüstriyel yeniden kullanım, rekreasyonel
ve çevresel amaçlarla kullanım, içme suyu amaçlı olmayan kentsel kullanım,
yeraltı suyu besleme, doğrudan ve dolaylı olarak içme suyu amacıyla kullanım
olmak üzere, kullanılmış suların pek çok yeniden kullanım alanı bulunmaktadır.
Türkiye’de bu konuda çeşitli uygulamalar bulunmakta olup 2017-2019 yılları
arasında Bakanlığımızın ana hizmet birimlerinden Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülen proje kapsamında kullanılmış suların yeniden kullanım alternatifleri
değerlendirilmiştir.
Dünyadaki
atıksuların %80’inin arıtılmadan su kaynaklarına ulaştığı düşünülürse (7), içme
suyu amacıyla dolaylı kullanım da dahil olmak üzere plansız yeniden
kullanımların bilinenden çok daha yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ) tarafından 1989 yılında yayınlanan rehber doküman, kullanılmış
suların yeniden kullanılması konusundaki pek çok mevzuatın oluşturulmasında
referans olarak kullanılmaktadır (8). Konuyla ilgili olarak DSÖ tarafından
üretilen dokümanlar, suyun farklı yeniden kullanım amaçlarına odaklanmış olsa
da, ortak noktaları halk sağlığını ilgilendiren konularda güvenli bir yaklaşım
getirmeyi hedeflemeleridir. Risk değerlendirmesi, epidemiyolojik çalışmalar,
sudan kaynaklanan salgın hastalıklarla ilgili veriler gibi pek çok çalışma
neticesinde genel bir çerçeve çizilebilmiş böylece etkili, uygulanabilir ve
güvenilir standartlar ve rehber dokümanlar geliştirilebilmiştir. DSÖ 5
tarafından üretilen rehber dokümanlardaki temel yaklaşım
mikrobiyolojik kontaminasyonu ve buna bağlı olarak gerçekleşebilecek sağlık
problemlerinin önüne geçmektir. Bu anlamda atıksuların doğru şekilde
arıtıldığından, dezenfekte edildiğinden ve bu sular ile temas riski bulunan
kişilerin hijyen ile ilgili önlemleri aldıklarından emin olunması durumunda
ayrıca koronavirüs ile ilgili önlemlerin alınmasına ihtiyaç bulunmamaktadır.
Özellikle
insanların kullanılmış su ile doğrudan temas edeceği ya da işlenmemiş gıdalar
dolayısıyla kullanılmış suyu tüketebileceği durumlarda, bu temasın sağlık
problemlerine yol açmayacağından emin olmak gerekir. Arıtma tesislerinin doğru
ve projelendirildiği şekilde işletilmesi, mevcut dezenfeksiyon ünitelerinin
çalıştırılması ve çıkış suyunun dezenfekte edildiğinden emin olunması da
alınması gereken önlemlerin başında yer almaktadır. Ayrıca kullanılmış su ile
temas etme olasılığı bulunan çalışanların eldiven, maske, gözlük gibi kişisel
koruyucu ekipmanları kullanması, özellikle ellerinin temizliğine dikkat
etmeleri ve yüzlerine dokunmamaları hayati önem arz etmektedir.
Kullanılmış
suların yeniden kullanımı konusundaki başlıca uygulamalar tarımsal sulama ve
peyzaj sulama faaliyetleri ile ilgilidir. Seçilen sulama tekniğine göre
insanların arıtılmış kullanılmış suya maruz kalma riski farklılık
gösterecektir. Genel olarak yağmurlama sulama tercih edildiğinde sağlık
riskleri artmaktadır. Bunun başlıca sebebi olarak potansiyel kirleticilerin
sadece toprağa değil, ürünlerin yüzeyine de yayılması ile bakteri ve virüs gibi
patojenleri taşıyan aerosollerin yakındaki yerleşim bölgelerine ulaşması
gösterilebilir. Dolayısıyla kullanılmış sular ile sulama söz konusu ise
yağmurlama yöntemiyle sulamadan mümkün olduğu kadar kaçınmak gerekir. Eğer
mümkün değilse daha sıkı kalite standartları uygulamak ve damlacıkların
rüzgarla yayılmasını engellemek amacıyla, nispeten kaba damlalar üreten sulama
sistemlerinin tercih edilmesi gerekmektedir. Yerleşim yerlerine, yollara ve
parklara yakın yerlerde ise bu uygulamaya izin verilmemelidir (9).
Kullanılmış
suların yeniden tarımsal sulamada kullanılması hususunda en büyük risklerden
birisi de çiğ tüketilen sebzelerin sulanmasında kullanılmasıdır. Misal olarak,
bazı koronavirüs türleri maruldan alınan örneklerden %19,6 oranında
çoğaltılmıştır. Ancak çileklerden alınan örneklerden çoğaltılamamışlardır (3).
Özellikle çiğ tüketilen sebzelerde dezenfekte edilmemiş kullanılmış suların
kullanılması büyük risklere sebep olacaktır.
2 Türkiye’deki
Atıksu Arıtma Tesisleri’nin (AAT) Durumu
Türkiye’de
debisi 2.000 m3/gün’ün üzerinde olan 603 evsel atıksu arıtma tesisi bulunmakta
olup bu tesislerin toplam debisi 16.7 milyon m3/gün’dür. 603 AAT’nin 221’inden
çıkan arıtılmış kullanılmış sular fiili olarak tarımsal sulamada
kullanılmaktadır. Çıkış suları fiilen sulamada kullanılan atıksu arıtma
tesislerinin toplam debisi 6.7 milyon m3/gün’dür.
Bahsedilen 221
AAT’den çıkan sularla sulanan alanlarda oldukça geniş ve çeşitli bir ürün
deseni bulunmaktadır. Buğday, arpa, ayçiçeği, şeker pancarı, kavun, sebze,
meyve, bağ, narenciye, pamuk, zeytin, susam, mısır vb. pek çok ürün fiilen
kullanılmış sularla sulanmakta olup, 221 AAT’den 92’sinin çıkış suları ile
sulanmakta olan sulama tesislerinde çiğ tüketilen sebzelerin de olduğu
bilinmektedir.
Türkiye’deki
603 AAT’den 50’sinin çıkış suları baraja deşarj olmaktadır. Söz konusu
tesislerin toplam debisi 1.4 milyon m3/gün’dür. Söz konusu barajların büyük
çoğunluğunu sulama barajları oluşturmaktadır (10). 6
Türkiye’deki 603 AAT’den sadece 53’ünde dezenfeksiyon ünitesi
bulunmaktadır. Çıkış suları fiilen sulamada kullanılan 221 AAT’nin ise sadece
42’sinde dezenfeksiyon ünitesi bulunmaktadır. Ancak tesislerden alınan bilgiler
ve sahada yapılan çalışmalar neticesinde söz konusu 42 dezenfeksiyon
ünitesinden sadece 13’ünün çalıştırıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca tesis
çıkışlarından alınan numunelerin analiz edilmesi neticesinde dezenfeksiyon
ünitesi çalıştırılan 4 tesisin çıkış sularının da mikrobiyolojik olarak sulama
suyu kalite kriterlerini sağlamadığı tespit edilmiştir (10).
3 Sonuç
KOVID-19
salgını sırasında dünyada yapılan çalışmalar neticesinde bazı şehirlerin
atıksularında koronavirüs tespit edilmiş olsa da henüz virüsün su kaynakları ya
da atıksu yoluyla bulaştığına dair hiç bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak
laboratuvar testleri, koronavirüslerin
10 güne kadar musluk suyunda ve 100 güne kadar atık suda hayatta kaldığını
göstermektedir. Dolayısıyla salgın hastalıklar sırasında enfeksiyon
riskinin artacağı göz önünde bulundurularak ham atıksu ya da kullanılmış
sularla temas etme riski bulunanlar için fazladan koruyucu önlemlerin
alınmasında fayda vardır.
Atıksu arıtma
tesislerindeki her bir arıtma adımı virüsle ilgili potansiyel risklerin
kademeli olarak azaltılmasını sağlanmaktadır. Bu sebeple arıtma tesislerinin
doğru ve projelendirildiği şekilde çalıştırıldığından emin olmak gerekmektedir.
Ayrıca çıkış sularında yapılacak analizler yoluyla çıkış sularının kalitesinin
düzenli olarak izlenmesi gerekir. Suyla bulaşan hastalıklara yol açan
virüslerle karşılaştırıldığında koronavirüslerin sucul ortamda etkinliğini çok
daha hızlı kaybettiği ve klor vb. dezenfektanlara karşı savunmasız olduğu
bilinmektedir. Bu nedenle mevcut atıksu arıtma tesislerinin, virüslerin
giderilmesi için optimize edilmemiş olduğu düşünülüyorsa ilave bir
dezenfeksiyon ünitesinin sisteme dahil edilmesi yerinde olacaktır. Etkili bir
dezenfeksiyon için 30 dakikalık bir temas süresinin ardından minimum 0,5 mg/L
bakiye klor konsantrasyonu yeterlidir.
Türkiye’deki
atıksu arıtma tesislerinin üçte birinden fazlasının çıkış suları tarımsal
sulama tesislerine ulaşmaktadır. Söz konusu AAT’lerin büyük bir çoğunluğunda
dezenfeksiyon ünitesi bulunmamakta olup mevcut dezenfeksiyon ünitelerinin de
çalıştırılmadığı ya da doğru çalıştırılamadığı bilinmektedir. Arıtılmış
atıksuların ulaştığı tarımsal sahalarda zengin bir ürün deseni bulmakta ve pek
çok farklı ürün yetiştirilmektedir. Ancak söz konusu sulama tesislerinin yarıya
yakınında çiğ tüketilen sebzelerinde bulunması çeşitli risklerin
değerlendirilmesini gerektirmektedir. Öncelikle mevcut dezenfeksiyon
ünitelerinin acilen doğru şekilde çalıştırılması sadece KOVID-19 değil, diğer
hastalıklarla ilgili enfeksiyon risklerini de büyük ölçüde azaltacaktır. Dezenfeksiyon
ünitesi bulunmayan tesislerin de uygun şekilde revize edilmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla kullanılmış suların sulamada doğrudan veya dolaylı kullanılması
durumunda mutlaka dezenfekte edilerek kullanılması gerekmektedir.
Virüs gibi
patojenleri taşıyan aeresollerin yayılma riskini arttırdığı için özellikle
kullanılmış sular söz konusu ise yağmurlama yöntemiyle sulamadan mümkün olduğu
kadar kaçınmak gerekir. Sulama yönteminden bağımsız olarak, kullanılmış su ile
temas etme olasılığı bulunan çalışanların eldiven, maske, gözlük gibi kişisel
koruyucu ekipmanları kullanması sağlanmalıdır. 7
4 Kaynaklar
1. Organization,
World Health. Water, sanitation, hygiene, and waste management for the
COVID-19 virus. s.l. : World Health Organization, 2020.
2. Gertjan
Medema, Leo Heijnen, Goffe Elsinga, Ronald Italiaander, Anke Brouwer. Presence of SARS-Coronavirus-2 in
sewage. s.l. :
medRxiv, 2020.
3. European
Comission, Supply
security for critical chemicals needed for water supply and sanitation during
COVID-19-Crisis, 2020
4. Casanova
L, Rutalal WA, Weber DJ, Sobsey MD. Survival of surrogate coronaviruses
in water. Water Res. 2009, Vol. 43, 7.
5. Organization,
World Health. Guidelines for drinking-water quality, fourth. Geneva
: World Health Organization, 2017.
6. USEPA. Guidelines
for Water Reuse. Washington, D.C. : U.S. Environmental Protection Agency,
2012.
7. Water
Reuse: From Ancient to Modern Times and the Future. Angelakis, Andreas
N., et al. 2018, Front. Environ. Sci.
8. WHO. Guidelines
for the safe use of wastewater and excreta in agriculture and aquaculture. Geneva
: WHO, 1989.
9. Council,
Environment Protection and Heritage. National Guidelines for Water
Recycling: Managing Health and Environmental Risks. s.l. : Environment
Protection and Heritage Council, 2006.
10. Tarım
ve Orman Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Kullanılmış Suların
Yeniden